Özel mülkiyeti ve özgür girişimi yasaklayan, devlet için fertleri feda edip insani yetenekleri kısırlaştıran, temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan, ahlâk ve maneviyatı yozlaştıran komünist sistem, henüz bir insan ömrünü bile doldurmadan çürüdü ve Sovyetler Birliği çöktü.
Ardından, faiz ve fırsatçılık yoluyla sömürü sermayesini tekelleştiren; devletin dizginlerini ele geçirip fertleri demokrat robotlar haline getiren; küreselleşme palavrasıyla insanlığı köleleştiren ve bu zulüm saltanatını sürdürmek için savaş, işgal, anarşi, uyuşturucu, fuhuş, mafya gibi her türlü ahlâksızlığı ve zorbalığı mübah gören kapitalist sistem de sonunda iflas edip çözüldü.
Komünizmin, faizi kaldırması ve sosyal adaleti savunması doğru, ama hür teşebbüsü ve mülkiyet hakkını yasaklaması ve hürriyetleri kısıtlaması yanlıştı.
Kapitalizmin; özgür girişimi ve özel mülkiyeti serbest bırakması doğru, ama faizcilik ve tekelcilikle sömürü çarkını kurması yanlıştı. İnsan ve toplum fıtratına, doğal ve sosyal yasalara aykırı olan bu yanlışlar yüzünden, her ikisi de zulüm yapmıştı ve yıkılmıştı.
Şimdi Komünizmin ve Kapitalizmin yararlı yönlerini özünde barındıran, ama zararlı yönlerini bırakan;
1- Akl-ı selimin
2- Müspet bilimin
3- Vicdani kanaat ve tatminin
4- Tarihi birikim ve tecrübelerin
5- İlahi dinin prensiplerinin
6- Ve evrensel hukuk kaidelerinin
Bunların hepsinin ortaklaşa “doğru” bulduklarını esas alıp, “yanlış” bulduklarından sakınılarak hazırlanan bir ADİL DÜZEN’e ihtiyaç vardır ve kaçınılmazdır. İnsanın bozulmamış fıtratı, yani yaratılış ayarı ve vicdanı, iyi ile kötüyü ayıran en önemli bir dayanaktır. Zira Hz. Peygamber Efendimiz, Hicretin 9. yılında gelip Müslüman olan bir zatın: “Ya Resulûllah; iyilik nedir, kötülük nedir? Bunlar nasıl bilinir ve ayırt edilir?” sorusunu, sağ elinin üç parmağını onun göğsüne (kalbi üzerine) bırakıp, şöyle yanıtlamıştır: “İyilik; onu işlediğinde, senin iç dünyanı (fıtri duygularını ve vicdanını) huzura kavuşturan ve sana mutluluk ve manevi rahatlama hissi yaşatan davranışlardır. Kötülük ise; başka insanlar o konuda sana fetva verseler bile, onları yaptığında iç dünyana (fıtratına ve vicdanına) huzursuzluk yaşatan ve sende mutsuzluk oluşturan tavır ve yaklaşımlarındır!..”
Biz bu nedenle, Adil Düzen’in temel esaslarını yazıp tartışmaya açmaya, ilim ve fikir erbabının tenkit ve tekliflerini almaya çalışacağız.
Adil Düzen’in:
1- Ekonomik prensip ve projelerini,
2- Siyasi ve idari yapılanma biçimini,
3- İlim ve eğitim sistemini,
4- Ahlâki-Dini kurum ve kriterlerini,
Okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunacağız. Adil Düzen’in, öyle hayali ve hamasi sloganlar olmayıp, tamamen ilmi ve gerçekçi, orijinal ve milli bir program olduğunu ortaya koyacağız.
EKONOMİK ADİL DÜZEN
Adil Ekonomik Düzen’in temel esasları şunlardır:
A- Adil Ekonomide DEVLET:
1- Makro planda ve ülke çapında genel kalkınma planları hazırlayan,
2- Ülke ihtiyaçlarına ve dünya standartlarına uygun ve verimli yatırım projeleri ortaya koyan,
3- Destek, yönlendirme, teşvik ve altyapı hizmetleri yapan,
Ortak konsensüsle oluşmuş (Anayasal) Milli kurum ve kurallara dayalı; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk yapılanmasıdır.
B- Adil Ekonomide PARA:
1- Faizin her türlüsü kaldırılmıştır.
2- Para, üretilen mal karşılığıdır.
3- Karşılıksız para basılmayacaktır.
4- Para:
a. Ya arsa ve tarlanın
b. Ya tesis ve fabrikanın
c. Ya üretilen standart bir malın
d. Ya da altın ve döviz karşılığı Milli varlığın olacaktır.
5- İstenildiği anda mal paraya, para mala çevrilebilir durumdadır.
6- Ekonomik ve ticari hizmet ve girişimlerde herkese adil muamele yapılacak ve tam bir fırsat eşitliği sağlanacaktır.
7- Fiyatlar arz ve talebe dayalı kriterlere göre, serbest piyasa ekonomisi içinde tabii olarak ayarlanacaktır.
Görüldüğü gibi Adil Düzen’de para; sadece üretilen bir malın “değeri”dir ve değişim (alışveriş) için gereklidir. Kalkınma için önce para lazım değildir. Örneğin bir ekmek üretmek için “buğday, un, su, tuz, maya, odun (pişirici) ve insan emeği” yeterlidir. Para ise; ancak ekmek üretildikten sonra, onu üretenlere “ürettiği kadar tüketme hakkı tanıyan” bir devlet belgesidir.
Bazı insanların, “iyi güzel amma, bu Adil Düzen projelerini uygulayacak parayı nereden bulacaksınız?” sorusu, doğal ekonomiyi bilmemelerindendir.
Hatırlayınız 2. Dünya Harbi sonunda Almanya’da bir çorap, yüzlerce Mark’a alınacak şekilde paranın değeri düşmeye başladı. Almanya, elindeki bu kâğıt parçalarıyla kalkınmadı. Yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanarak, kalifiye ve kaliteli insan gücünü devreye sokarak, çalışma ve üretme şartlarını hazırlayarak ancak yeniden ekonomisini düzeltmeyi başarmıştır.
Siyonist ve kapitalist sömürü sistemlerinde ise: “Kalkınma için önce sermaye (para) lazımdır” şartı koşulmaktadır. Çünkü “Para”yı Siyonist sermayedarlar basıyor ve bu kâğıtları bankada bloke ederek bunları “faizli kredi” olarak girişimcilere dağıtıyor ve böylece insanlığın alın terini ve emeğini sömürüyor. Bugün “Dolar” diye Siyonist merkezlerin bastırdığı trilyonlarca liralık karşılıksız paranın (daha doğrusu yeşil boyalı kâğıtların) insanlığın kanını nasıl emdiğini herkes biliyor.
Kredi Kurumları
Adil Düzen’de krediler aşağıdaki şekillerde sağlanacaktır:
1- Kâr Ortaklığı yatırımlarına gerekli ve yeterli oranda faizsiz kredi aktarılacaktır. Şöyle ki: (Örnek: 5 Ortaklı bir yatırım)
a- Sermaye sahipleri, tesisleri ve fabrikaları kurarak,
b- Yöneticiler, işletmecilik ve organizecilik hakkını alarak,
c- İşçi ve ustalar, emekleriyle katılarak,
d- Ham madde teminini üstlenen şirket, kooperatif veya onlara faizsiz kredi veren banka da bir ortak sayılarak,
e- Devlet ise hazineye ait arazilerden parasız ve uygun arsa hazırlayarak; kanalizasyon, su, elektrik, telefon gibi altyapı ve bilgi bankası, proje, teşvik yardımı gibi genel hizmetleriyle katkıda bulunarak, kurulacak olan Kâr Ortaklığı yatırımlarına yeteri kadar faizsiz kredi sağlanacaktır. Mesela, eşit katılımlarla kurulan beş ortaklı bir şeker fabrikası her gün 1000 torba şeker üretiyorsa, her ortak beşte bir payı olan 200 torba şekeri veya değerini hak etmiş ve almış olacaktır. Bu durumda işçi-usta-yönetici-işletmeci hepsi birden daha çok çalışmaya ve daha çok üretip kazanmaya gayret edecektir. Çünkü üretim arttıkça, kendi payları ve kazançları da haliyle artmış olacaktır. Hatta mesela aynı fabrikada çalışan 40 kişi gelip işletmecilere, “Biz aynı işi 30 arkadaşla da yürütebiliriz… 10 arkadaşımızı ihtiyaç duyulan başka birimlere kaydırabilirsiniz” diyebileceklerdir. Zira aynı üretimden 40 kişiye bölüşülecek emek payı, bu sefer 30 kişiye dağıtılacak ve daha kazançlı çıkacaklardır. Yani Adil Düzen, “çıkar çatışması yerine, menfaat ortaklaşması” sistemini hazırlamıştır.
Hz. Peygamber Aleyhisselam Efendimiz: “İşçinin (emekçinin) hakkını tam vermeyenin, kıyamet günü hasmı (davacısı) Ben olacağım” (İbni Mace Sünen Kitabül ahkam-Babül Ecir) buyurmaktadır. İşçinin (emekçinin) “tam hakkı”nın ne olacağı ise: yine Peygamberimizin o günün en önemli istihdam alanı olan çiftçilikte (tarım işletmeciliğinde); masrafların (girdi harcamalarının) çıkarılmasından sonraki net kazancın, işverenle işçiler arasında ortak paylaşımını esas alan tavsiyelerinden anlaşılmaktadır. Bu uygulama, Anadolu’da; arazi sahipleriyle çiftçiler arasında “Yarıcılık Sistemi” olarak asırlar boyu yaşanmıştır. Bu durum “ortaklık ekonomisinin” delillerinden (kaynak ve dayanak prensiplerinden) birisi konumundadır. Buhari Muzuraa bölümünde, Hz. İbni Ömer’den (RA), “Peygamber Efendimizin Hayber arazisini, mahsulün yarısı karşılığı, onu işleyecek Yahudilere verdiğini” aktarmaktadır.
2- Mükteseb (kazanılmış) Hak Kredisi:
Elinde birikmiş ihtiyaç fazlası parası olan kimseler bunu, başkaları faizsiz kredi olarak kullanabilsin diye bankaya yatırırsa, “bu paranın miktarıyla, bankada kaldığı zaman oranında” bir parayı kredi olarak alıp kullanma hakkı doğacaktır. Kendi ihtiyacı olmadığı takdirde, hakkı olan krediyi, sevdiği ve güvendiği başka insanlara kullandırıp sevap ve ahiret yatırımı kazanacaktır.
3- Emek Kredisi:
Özel ve tüzel kuruluşlar, atölye ve fabrikalarında çalıştıracakları işçi sayısına göre, ek bir kredi alıp kullanacaktır. Bu daha fazla işçi çalıştırmaya teşvik amaçlıdır.
4- Rehin (ödünç alınan para ödenince geri alınmak üzere emanet bırakılan mal) Kredisi:
Elinde ürettiği, ama o sırada satmak istemediği “dayanıklı tüketim malları” bulunanlar, bunları devlete rehin göstermek suretiyle kredi alacaktır.
5- Vergi Kredisi:
Zamanında ve fazla vergi ödeyenlerin, bu dürüstlük ve başarılarını ve milli ekonomiye katkılarını ödüllendirmeye yönelik “Yüksek ve Düzenli Vergi Kredisi” uygulanacaktır.
6- Yatırım Projesi Kredileri:
Uygun ve yeterli projeleri ve gerekli teminat ve tezkiye belgeleriyle başvuranlara “Yatırım Projesi Kredileri” sağlanacaktır.
7- Selem Senedi Kredisi: Genellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler ve mevsimlik üretimler için tatbik edilen “para peşin, mal veresiye, ama normal değerinden daha ucuza yapılan alışveriş” bağlantısıdır.
Bu durumda tüketici ihtiyaç duyduğu malı ucuza almış, üretici ise hazır ve faizsiz kredi bulmuş olacak ve bu uygulama üretimi arttıracak, ekonomiyi canlandıracak ve fiyatları ucuzlatmış olacaktır.
Selem Nedir?
Selem konusunun anlaşılması için, günümüzde pek çok insanın kafasına takılan ve sıkça karşımıza çıkan: “Faizsiz bir düzende ihtiyaç duyulan krediler nasıl ve nereden sağlanacaktır?” sorusunu yanıtlayalım.
Öncelikle şu üç hususu belirtmemiz gerekiyor:
1- Adil Düzen’de; diğer ekonomik hizmetler yanında, kredi işlevini de yürütecek olan faizsiz bankalar genellikle devlete ait hizmet kuruluşları olacaktır. Ve tabi isteyenler özel banka da kuracaktır. Ancak geçiş sürecinde faizle çalışan özel bankalara ve yatırılan paralara devlet garantisi sağlanmayacaktır.
2- Karz-ı Hasen Kurumu olan devlet bankalarında, lüks ve gereksiz eşya ithal etmek veya “çeşitli malları bolluk mevsiminde ucuza kapatıp ihtiyaç duyulduğunda pahalıya piyasaya sürmek” gibi yatırım ve üretime dönük olmayan, sadece kâr amaçlı ticari krediler son bulacaktır. Krediler, sadece yatırım ve üretim amaçlı girişimlere sağlanacaktır. Böylece “istihkârcılık-karaborsacılık” hortumlamacılık devri kapanacaktır.
3- Adil Düzen’de, devlet; elektrik, su, ulaştırma, savunma gibi temel hizmetleri yapmak ve makro planda ve ülke çapında genel kalkınma planları ve organize projeleri hazırlamak dışında, hemen her türlü yatırım ve üretim işlerinin “Özel Sektör” tarafından yürütülmesi esas alınacaktır. Bu nedenle kredi müessesesi daha bir önem ve özellik kazanmaktadır.
Çağdaş kölelik rejimi olan bugünkü işçilik sisteminde ve vahşî kapitalizm düzeninde ise, servet ve sermaye belirli ellerde birikir. Uluslararası büyük şirketler, dev tröstler, karteller her şeye hâkimdir ve mal sahibidir. Nüfusun çok büyük çoğunluğunu oluşturan memurlar ve işçiler ise bu sistemde patronların demokrat ve çağdaş köleleridir. Sözde işçi ve memurların haklarını savunan ve koruyan sendika ve dernekler ise, emeği sömürülen ve ezilen kesimin havasını almak ve oyalamak için bir emniyet supabı gibidir ve perde arkasında yine patronların emrinde ve düzenin güdümündedir. Adil Düzen’in öngördüğü ortaklık sisteminde ise herkes mal sahibidir, kimse kimsenin sırtından geçinememekte ve emeğini sömürememektedir. Zira herkes fabrika ve işletmelerin ortağıdır. Ve üretime katkısı nispetinde kazancı olacaktır.
Bu “Ortaklık Ekonomisi”nin beş temel girdisi vardır. Bu beş unsur birleşerek işletmeyi oluşturur:
1- Genel hizmetler (Uygun arsa, kanalizasyon, elektrik, su gibi altyapı hizmetleri, ulaştırma ve haberleşme hizmetleri, imar, plan ve proje hizmetleri, hukuk ve noterlik hizmetleri, güvenlik ve koruma hizmetleri, bilgi, belge ve mal depolama hizmetleri, denetleme, dayanışma ve hakemlik hizmetleri genellikle devletçe sağlanır),
2- Tesisler (Bina ve makine aksamı müteşebbisten; arazi ve arsa devletten),
3- Emek (Çalışanlar; işçi – memur, sanatkâr),
4- Ham madde (Fabrikada işlenecek madenler; pamuk, yün, şeker pancarı gibi ham maddeler),
5- İşletmeler: Fabrikayı yönetme, koordine ve organize etme, reklam pazarlama ve alım satım işlerini yürütme.
Bu çeşit ortaklık işletmelerinde, tesis sahiplerinin üretimden belirli bir yüzde oranında aldığı pay “Kira”dır ve zarara katılmayacaktır. Emeğiyle bu işletmeye ortak olan işçi, memur ve sanatkârların yine belirli bir yüzde olarak alacakları “Ücret” payı da zarara katılmayacaktır.
Ne var ki üretimin artması için daha fazla gayret ve hizmet gösterilirse, haliyle ücret payı da artacaktır. Yani Adil Ekonomik Düzen’in ortaklık sisteminde işçi ile işverenin çıkarları ortaktır. Adil Düzen’de işçi ile işverenin menfaatleri de hedefleri de barışmakta ve uyuşmaktadır. Hâlbuki şimdiki kapitalist sistemlerde menfaatler çatışmakta, birisi kârını, ötekinin zararında aramaktadır.
Bu ortaklık işletmesine ham madde sağlayanlar ise yine o nispette üretimden yüzde payı alacaktır. Devlet ise yukarıda sayılan “genel hizmetleriyle” bu ortaklığa katıldığı ve üretimi kolaylaştırdığı için belirli bir yüzde payı alır. Bu “Katılım Payı” bir nevi “Vergi” sayılır, ama bu vergi devletin verdiği hizmetin karşılığıdır. Evet, başka çaresi yok, ya kapitalist kölelik düzeni yıkılarak ortaklık sistemi kurulacak veya insanlığın başı beladan kurtulamayacaktır.
Adil Düzen’de Siyaset ve Hükümet Tasarısı
İnsanlık âleminin ve milletimizin huzuru ve refahı adına, acilen ihtiyaç duyulan Adil Düzen’de, yani tabii ve evrensel fıtrat kanunlarına (doğal ve sosyal yasalara) uygun olarak şekillenecek bu yeni Dünya sisteminde, idari ve siyasi yapılanma da değişecek ve yeniden düzenlenecektir. Bu yeni siyasi düzende:
1- Hem, hür ve adil seçimler yoluyla halkın yönetime etkili bir şekilde katılması sağlanacak.
2- Hem de, merkezi güç olan devletin; tayin, takip ve tasarruf gücü ve yetkisi korunarak, ikili ve dengeli bir yapılanma oluşturulacaktır.
Bu yeni adil sistemle, “yerinden yönetimle, merkezi yönetim” dengesi kurulmuş ve korunmuş olacaktır. Böylece şimdiki demokrasilerdeki; dağınıklık ve aşırı nüfus yoğunluğu çıkmazı ile, doğrudan ve temsili seçim sisteminin sorunları ve zararları da ortadan kalkacaktır. Çoğunluğun azınlığı ezmesine yol açan veya çeşitli hilelerle sermaye çevrelerinin veya dış güçlerin yönetime hâkim olmasını sağlayan sahtekârlıklar da son bulacaktır. Ayrıca çeşitli yollarla iş başına gelmiş bulunan, bütün yetkileri ve (basın – yayın gibi) etkili güçleri elinde tutan merkezi yönetimlerin seçim hileleriyle, sandıktan işine gelen sonuçları çıkaracak şekilde, halkı istediği gibi yönlendirmesine ve biçimlendirmesine de meydan bırakılmayacaktır.
Adil Düzen; kuvvetler ayrılığını, bugünkü gibi “kuvvetlerin boğuşması ve çatışması” şeklinde değil, “kuvvetlerin uyuşması ve kendi sahasında çalışması ve dayanışması” şeklinde dengeleyecek ve değerlendirecektir.
Adil Düzen’de:
1- Teşri (Kanun Koyma, Yasama),
2- İcra (Uygulama, Yürütme),
3- Kaza (Mahkemeler, Yargı) kuvvetlerine, bir de “dini-ahlâki kurumların” (her türlü din ve mezhep mensuplarının ve oluşumlarının) üstlenip yerine getireceği;
4- Murakabe (Kontrol ve Denetleme) erki eklenecektir.
Adil Düzen’de ve özellikle “geçiş döneminde” tek tip kanun sistemi yerine, meşhur Medine Sözleşmesi’ndeki: Oradaki Yahudiler, Hristiyanlar ve yerli kabilelerle “Birlikte Yaşama ve Ortak Savunma” şartlarını içeren barış anlaşmasına benzeyen, bugün de Almanya ve Amerika gibi birçok ülkede kısmen tatbik edilen, “farklı hukuk sistemlerinden oluşan ortak bir anayasa uygulaması” ve genel düzen içerisinde özel statülere de imkân tanınması daha uygun olabilir. Zaten İSLAM, herkese ve her yerde barış ve selamet düzeni öngörmektedir.Bu yapılanmada, herkesi bağlayıcı ortak ve genel bir anayasa yanında; farklı din, mezhep ve cemaatlere, belirli sahalarda kendi özel hukuklarını uygulayabilme imkânı getirilecektir.
Bu yeni ve adil siyasi yapılanmada; temel insan hak ve hürriyetlerine sahip olacak bütün fertlerin (vatandaşların) ahlâki, siyasi, ilmi ve iktisadi kuruluşlara katılması mecburi olacak, herkes siyasi yönden partisini, ilmi yönden mezhebini ve mektebini, ekonomik yönden sendikasını veya meslek derneğini, ahlâki yönden de meşrebini veya manevi tercihini mutlaka belirleyecek, bunları kendi hür iradesiyle benimseyip seçecek, istediği zaman da değiştirebilecektir. Ancak bu sosyal kuruluşlara katılım; şimdiki gibi üyelik şeklinde değil, ortaklık sözleşmesi şeklinde düzenlenecektir. Örneğin; siyasi partiler veya dernekler tam bir tanışma, kaynaşma ve dayanışma merkezleri olacak, her teşkilat, kendi ortaklarının (mensuplarının) her türlü haklarını koruyan ve savunan yetkili ve etkili bir konuma gelecektir. Tabi, kişiler de nimet-külfet dengesi esasına göre bu kuruluşlarla ilgili maddi sorumluluk yüklenecektir. Siyasi, ahlâki, ilmi ve iktisadi kuruluşlar; kendi mensuplarına ticaret, sanat, memuriyet gibi faaliyetler için “Mensubumuz olan şu kişi emin ve ehildir” şeklinde tezkiye ve teminat beratları verecekler, hırsızlık ve hıyanet yapmaları durumlarında ise bunların zararını tekeffül ve tazmin edeceklerdir. Bu tazminat ise, o kuruluşun bütün üyeleri arasında ortaklaşa toplanacaktır. Yani, kurumun özel bütçesinden karşılanacaktır.
Böyle bir düzende herkes mesleğinde becerikli ve ehil, ticaretinde dürüst ve emin, ahlâken de olgun ve asil olmak için çalışacaktır. Zira başka türlü kendisini ortaklığa kabul edecek ve sahiplenecek bir teşkilat bulamayacak ve ortada kalacaktır. İşte o zaman insanlar ve kuruluşlar, şimdiki gibi haksızlıkta ve hayâsızlıkta değil tam tersine hayırda ve hizmette yarışacak, böylece mutlu ve huzurlu bir toplum oluşacaktır.
A- Adil Düzen’de Genel Durum ve Temel Amacı:
Adil Siyasi Düzen, genel devlet düzeni içinde ve diğer (ekonomik, ilmi ve ahlaki) kurumlarla uyum halinde bulunacaktır. Adil Siyasi Düzen’in dünyada ve ülkede görevi:
1- Huzur ve güvenin sağlanması.
2- Hak ve hürriyetlerin muhafazası.
3- Adaletin kurulması ve uygulanması.
4- Ülkenin üniter birliğinin ve milletin dirliğinin korunması olacaktır.
Adil Siyasi Düzen bu görevlerini yapabilmek için de, hem ülke planında hem de dünya çapında gerekli teşkilatlanmayı hazırlamıştır.
B- Adil Düzen’de Siyasi Yapının Çalışma Esasları:
1– Adil Düzen’de Siyasi yapı “Yerinden yönetimle – Merkezi yönetim” esasına göre ayarlanmıştır… Bu sistemde hem devletin merkezi otorite ve organizesi korunmuş, hem de halkın her kademede yönetime katılımı ve konsensüsün oluşması sağlanmış olacaktır. Ama ülke bütünlüğü ve milli birlik mutlaka korunacaktır.
2– a) “Fert, Sokak (veya Site) – Bucak – İl – Devlet“ gibi birimler, demokratik birimler olarak kabul edilmiş ve Site, Bucak, İl ve Devlet Başkanlarının seçimle iş başına gelmesi amaçlanmıştır.
b) “Aile, Köy (Semt) – İlçe – Bölge” gibi birimler ise ekonomik birimler olarak değerlendirilmiş ve Başkanlarının Merkezi Yönetim tarafından tayinle gelmesi kararlaştırılmıştır.
Şöyle ki, Fertler Sokak Reisini veya (Site Temsilcisini) seçecek, bu temsilciler toplanıp Bucak (Belde) Başkanını seçecek, Bucak Başkanları Valileri (İl Başkanlarını) seçecek, Valiler ise Devlet Başkanını seçecektir. Gerekirse Bucak, İl ve Devlet Başkanlarının doğrudan halk tarafından seçilmesine de imkân verilecektir, artık şartlar elverdiği için bu daha münasiptir.
Bundan sonra seçilmiş yetkililer, bazı birim başkanlarını tayinle atayacaktır. Şöyle ki; Devlet Başkanları Bölge Valilerini atayacak, çünkü ülke, coğrafi ve ekonomik benzerlikleri yönünden hizmet bölgelerine ayrılacak, başkentin sıkıntı ve tıkanıklığı dağıtılmış olacaktır. Seçilmiş Valiler, Kaymakamları (İlçe Başkanlarını) atayacak, seçilmiş Bucak (Belde) Başkanları ise, Köy ve Mahalle Muhtarlarını atayacaktır.
Bu durum; dış güçlerin ülkemize dayattığı “federatif yapı”dan tamamen farklı ve ayrı bir olaydır. Onlarınki vatanımızı parçalamayı ve halkımızı paryalaştırmayı planlarken, Adil Düzen programları ise, ülkede dirlik ve düzeni sağlayıp sağlamlaştırmayı, farklılıkların birlikte ve barış içerisinde yaşama ve hayırda yarışma şartlarını oluşturmayı amaçlamaktadır. Adil Düzen, devletin millete, milletin devletine güvendiği, dış güçlerin ve işbirlikçilerin hıyanet girişimlerine fırsat verilmediği orijinal ve kurumsal tedbirler almıştır.
C- Adil Düzen’de Siyasi Yapı “Dayanışma Ortaklığı Sistemi”ne Göre Planlanmıştır:
1- Bu sistemde “4” temel yapı vardır:
Adil Düzen’de: 1-Ekonomik, 2-Siyasi, 3-İlmi ve 4-Dini yönden olumlu ve sorumlu birimler oluşacaktır.
2- Her vatandaşın;
a- Ekonomik yönden (odası, sendikası),
b- Siyasi yönden (partisi),
c- İlmi yönden (okulu ve ekolü),
d- Dini yönden ise (mezhebi, manevi disiplin mesleği) belli olacak ve resmiyet kazanacaktır.
3- Her vatandaş, “Diğer mensuplarının vereceği zararı birlikte tazmin etmek ve mali sorumluluk yüklenmek suretiyle bir nevi ortaklık stratejisinde” üye olduğu bu grupların ana sözleşmesine ve ortak esaslarının hazırlanmasına katılacak ve böylece “İcma-Konsensüs” oluşacaktır.
4– Partiler; ortak-üyelerinin “siyasi ve hukuki sorunlarına”, oda ve sendikalar; “ekonomik ve ticari” sıkıntılarına, okullar ve ekoller; “ilmi ve içtimai”, dini merkez ve meşrepler ise; “ahlâki ve sosyal” ihtiyaçların karşılanmasına yardımcı olmakla yükümlü ve yetkili sayılacaktır.
5- Her vatandaş istediği an partisini, sendikasını veya ahlâki grubunu değiştirme hakkına sahip olacak ama mutlaka başka bir gruba mecburen katılacaktır. Aksi halde sahipsiz kalacaktır. Çünkü nimet-külfet dengesi esastır.
6– Üyelerden birinin kasıtlı veya ihmal sonucu topluma verdiği zararlar için, diğer ortakların da belli oranlarda tazminat ödemekle mükellef tutulması ve böylece ortak-üyelerin bir oto-kontrol sistemiyle birbirini takip ve sahiplik etmelerini sağlayacak ve toplumda tabii ve etkili bir “emr-i bi’l ma’ruf ve nehyi ani’l münker“ (oto kontrol) uygulanmış olacak ve hayırda yarış başlayacaktır.
7- Sosyal Denge şöyle sağlanacaktır:
a- İlmi (ehliyetli) gruplar: Kural koyucu, kanun yapıcı,
b- Mali (ekonomik) gruplar: Ticari ve iktisadi hayatı ayarlayıcı,
c- Siyasi (parti) gruplar: Düzen koruyucu, hükümet kurucu ve yönetimi planlayıcı,
d- Ahlâkî ve dini gruplar ise (murakabe) kontrol ve denetlemeyi sağlayıcı olacak ve böylece sosyal denge kurulmuş olacaktır.
8– Adil Düzen’de ayrıca “Serbest ehliyetli ve yeminli kamu hizmetleri” birimleri devreye sokulacak ve uyuşmazlıklarda “hakemlik sistemine” başlanacaktır.
Adil Düzen’de “Şura Sistemi”
Yeni geliştirilen “ŞURA SİSTEMİ” her kesimin ve her yerde, en etkin biçimde yönetime katılımını sağlayacaktır. ŞURA SİSTEMİ şudur: Adil Siyasi Düzen’de;
1– En küçük devlet modeli şeklinde teşkilatlanacak olan Bucaklarda (Belde) seçimle gelen Bucak Başkanının yanında, o bucaktaki;
a- İlmi yönden, okul ve ekollerin yetkililerinden,
b- Ekonomik yönden, sendika ve oda temsilcilerinden,
c- Dini – ahlâki grupların en üst seviyelilerinden,
d- Siyasi yönden, parti ve dernek idarecilerinden oluşan bir “BUCAK ŞURASI” bulunacak ve Başkanlar bu şurayla irtibat ve istişare sonucu karar alıp uygulamaya koyacaktır.
2– İllerde ise seçimle gelmiş Valilerin yanında, o ildeki dini, siyasi, ilmi ve iktisadi grup ve kurumların yetkili temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen bir “İL ŞURASI” oluşturulacak ve il çapındaki program ve kararlarda bunların teklif ve tenkitleri göz önünde tutulacaktır.
3- Yurt genelinde ve Devlet merkezinde; ve yine seçimle gelen Devlet Başkanının yanında, o ülkedeki:
a- Bütün siyasi parti ve derneklerin en üst seviye yöneticilerinden,
b- Sendika ve odaların genel başkan ve temsilcilerinden,
c- Ülkedeki farklı din, mezhep ve meşreplerin genel yetkililerinden,
d- Kendi sahalarında yetişmiş yüksek ilmi şahsiyetlerden ve üniversite rektörlerinden, onların görevlendirdiklerinden oluşan bir “DEVLET ŞURASI” kurulacaktır. Devlet Şurası dediğimiz 4 meclisli bir parlamento konumundadır.
Böylece bugünkü iktidar – muhalefet kavgası ve kargaşası, yerini, barışa ve ülkeye hizmet yarışına bırakacaktır. İktidarda olsun, muhalefette olsun, bütün birimlerin ve seçkin beyinlerin yapıcı tenkitleri ve yararlı teklifleri değerlendirilmiş olacaktır. Hatırlanacağı gibi Asr-ı Saadet’te, Efendimizden sonra Hz. Ebubekir belirli grup ve kesimlerin fiili temsilcisi durumunda olan zevatın seçimiyle; Hz. Ömer, Halife olan Hz. Ebubekir’in tayin etmesiyle; Hz. Osman (RA) ise Aşere-i Mübeşşere’den oluşan bir şuranın karar vermesiyle iş başına taşınmışlardı. Hz. Ali (RA) ise her halifenin döneminde çok ciddi ve cesaretli bir denetleme ve danışman görevini üstlenmiş bulunmaktaydı. Şimdi ne güzel bir tevafuk ve tecellidir ki, Adil Siyasi Düzen bünyesinde de hem seçim, hem tayin, hem şura ve hem de dini denetleme kurumlarının hepsi tam bir uygunluk ve uygarlık içerisinde bulunacak; temel insan haklarına ve evrensel hukuk kurallarına dayalı, çağdaş şartlara ve ihtiyaçlara odaklı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti oluşacaktır.